Son yıllarda Ortadoğu'daki jeopolitik durum, birçok ülkenin dış politika stratejilerini gözden geçirmesine neden oldu. Özellikle İsrail'in bölgesel güç olma çabaları, yalnızca bölge ülkeleri değil, aynı zamanda küresel aktörler tarafından da dikkatle izlenmektedir. Foreign Policy dergisinin analizlerine göre, İsrail’in bu hedefe ulaşma yolunda karşılaştığı engeller, uluslararası politikaların etkisiyle her geçen gün daha da derinleşmektedir. Bu yazıda, İsrail’in bölgesel güç olma potansiyeli ve bu süreçteki zorlukları detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.
İsrail, tarihsel olarak askeri güç, teknoloji ve istihbarat alanındaki üstünlükleriyle tanınırken, daha geniş bir kitleye hitap eden bir bölgesel güç olma hedefi taşımaktadır. Ancak bu hedef doğrultusunda atılan adımlar, sıklıkla uluslararası alandaki dinamiklerle çatışma göstermektedir. Özellikle İran, Türkiye ve Arap ülkeleriyle olan ilişkiler, İsrail’in bölgedeki etkisini sınırlayan unsurlar arasında yer almaktadır. Dış politikası, güvenlik kaygıları ile şekillenmiş olan İsrail, komşu ülkeleriyle anlaşmazlıklar yaşadığı müddetçe bu hedefe ulaşmakta zorlanacaktır.
Son zamanlarda, ABD’nin Ortadoğu’daki politikaları, İsrail’in bölgesel güç olma hedefini doğrudan etkilemektedir. Örneğin, ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımlar, İsrail’in güvenliği açısından önemli bir faktör olarak görülse de, bu durum bölgedeki diğer ülkelerin tepkilerini de beraberinde getiriyor. Bu bağlamda, İsrail’in bölgede izole bir güç olarak kalma riski bulunmaktadır. Ayrıca, Filistin meselesinin çözümündeki belirsizlikler de, bölgedeki diğer ülkelere karşı İsrail’in elini zayıflatmaktadır.
İsrail’in uluslararası arenadaki varlığı, yalnızca bölgesel dinamiklerle değil, aynı zamanda küresel güçlerle de bağlantılıdır. ABD ile olan güçlü ilişkileri, İsrail’e önemli bir stratejik avantaj sağlasa da, bu durumun geleceği meçhul görünmektedir. 2020 yılında imzalanan Abraham Accords anlaşmaları, bazı Arap devletleri ile normalleşme sürecini başlattı; ancak bu süreç, İsrail’in bağımsız bir güç haline gelmesini sağlamamaktadır. Zira bu devletler, kendi jeopolitik çıkarlarını gözeterek hareket etmektedirler.
Diğer yandan, Rusya ve Çin’in bölgedeki artan etkisi, İsrail’in stratejik hesaplarını yeniden gözden geçirmesini zorunlu kılmaktadır. Bu ülkeler, Ortadoğu’daki askeri ve ekonomik etkilerini artırırken, İsrail’in yalnızlığını da pekiştirebilmektedir. Bu durum, çeşitli ittifakların ve güç dengelerinin yeniden şekillenmesine yol açabilir. Yani, İsrail’in bölgesel güç olma umudu, giderek karmaşık bir hale gelen uluslararası ilişkiler bağlamında sorgulanmaya devam edecektir.
Sonuç olarak, İsrail’in bölgesel bir güç haline gelme çabaları, birçok iç ve dış etken tarafından sürekli olarak engellenmektedir. Stratejik hamleler ve uluslararası destek arayışları, her ne kadar devam etse de, karşılaştığı zorluklar ve düşmanlıklar İsrail’in bu amaca ulaşmasını oldukça güçleştirmektedir. Gelecekte, uluslararası siyasetteki gelişmelerin İsrail’in stratejilerini nasıl etkileyeceği büyük bir merak konusudur. Özellikle Ortadoğu’da barış ve istikrarın sağlanması adına atılacak adımlar, İsrail’in gelecekteki konumunu doğrudan etkileyecektir. Bu nedenle, bölgedeki dinamiklerin ve güç dengesinin anlamı, yalnızca İsrail için değil, tüm dünya için kritik bir öneme sahiptir.